Değerli okurlar bu yazımda, (AYM) ANAYASA MAHKEMESİ’nin, “barış bildirisi” imzalayan akademisyenleri, “hak ihlali” kapsamında, ”aklama kararından” bahsedeceğim.

Hatırlanacağı üzere, 11 Ocak 2016 tarihinde, yurt içinden ve yurt dışından olmak üzere, 89 üniversiteden 1128 akademisyen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne bağlı, Şanlı Ordumuz ve  güvenlik güçlerimizin, Doğu ve Güneydoğu İllerimizde yürüttükleri terörle mücadele ve hendek operasyonlarına karşı, “barış bildirisi” adıyla bir açıklama yaptılar. Akademisyenlerin imza attıkları metinde, “devletin bölge halklarına karşı uyguladığı katliam ve sürgün politikalarından vazgeçmesi gerektiği ve sorumluların cezalandırılması gerektiği” belirtiliyor ve devamında “Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete, hemen şimdi son vermesini talep ediyoruz” ifadeleri yer almıştı ve oldukça tepki çekmişti.

Bildiriyi imzalayan akademisyenlerin bazıları hakkında, davalar açılmış ve meslekten men cezalarına hükmedilmişti. Davalı akademisyenler de temyiz yoluna başvurmak suretiyle, verilen cezaların kaldırılmasını talep ederek, mağdur olduklarını ileri sürmüşlerdi. Nihayet konu, Anayasa Mahkemesi’nin önüne geldi ve AYM de (Anayasa Mahkemesi), 26/07/2019 tarihi itibariyle verdiği kararda, “Akademisyenlerin açıklamasının, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek, verilen cezaların “hak ihlali” olduğuna hükmetti. Dolayısıyla ceza alan Akademisyenleri “aklamış oldu”.

Verilen bu karar, Milletimizin kahir ekseriyetinin içine sığmadı, kamuoyu vicdanı rahat değil. Neden mi? Şöyle: Akademisyenlerin bildiriyi açıkladığı günleri bir hatırlayalım. Nasıl bir Türkiye tablosu vardı? Bölücü örgütün iyice çığırından çıktığı, “öz yönetim” adıyla, özerklik ilan edilen bölgeleri, bütün yollara tuzaklanmış uzaktan kumandalı patlayıcıları, ana haberlerin, acaba bu gün kaç şehit vereceğiz diye endişeyle izlendiği, üzüntü ve karamsarlıktan, rutin günlük işlerin bile yapılmasında yaşanan isteksizlikleri, fidan gibi evlatlarını askere gönderen anne babaların, uykusuz geçen geceleri, o bölgeye tayinleri çıkan devlet memurlarının, gitmemek için nasıl uğraştıklarını, acaba Vatanımız bölünür mü endişelerini ve daha birçok olumsuz ve moral bozucu olayları hatırlayalım. Bizler ve hele de o bildiriyi açıklayan akademisyenler “rahat uyusunlar diye”, dağda, bayırda, şehirde, kırda, canını hiçe sayarak terörle mücadele eden ve bazen iki-üç saatlik uykuyla, vatan için çarpışan, göğsünü hain kurşunlara, kalleş bombalara siper eden kahramanlarımızın morali ve motivasyonu, bu bildiri sonrasında, nasıl etkilenir diye hiç düşünmediler. Tam tersine onları, katliam yapmakla itham ettiler. Şimdi de AYM, verdiği kararla bu akademisyenleri akladı. Yazıklar olsun! Eğer bu akademisyenler, bildiride bulunan ifadeleri, bir arkadaş toplantısında veya bir panelde tek başlarına konuştukları sırada yapmış olsalardı, belki “ifade özgürlüğünden” bahsedilebilir ve bu anlamda AYM, verdiği kararında haklı olabilirdi.  Oysa burada, bireysel bir hareket ve söylem değil, tamamen “organize bir eylem” vardır ve tamamen teröre destek veren, teröristleri masum gösterme gayreti ve meşrulaştırma çabası vardır. Bu yönüyle de organize bir suç vardır.  “Hak ihlali var” diyen AYM’nin sayın üyeleri, bu detayı kaçırdılar gibi geliyor bana..

Ayrıca bu bildiri sayesinde, Kandil’deki terörist elebaşları ve onların uzantıları olan siyasi partiler, kendilerine alan açmışlar ve açıklanan bildiriyi, propaganda malzemesi olarak kullanmışlardır. Sadece bu sonuç bile, verilen kararın yanlışlığını ortaya koymaktadır.

Nereden bakarsanız bakın AYM’nin kararı, teröristleri, terör yandaşlarını ve onların uzantılarını sevindirmekten, cesaretlendirmekten ve buna karşılık, Kahraman Güvenlik Güçlerimizin moral motivasyonunu bozmaktan başka, bir anlam taşımamaktadır.

Bakınız, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesinin “propaganda suçunu düzenleyen” ikinci fıkrasının 11/04/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile değiştirilen hâlinin ilgili kısmı şöyledir: “Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır... ”

Benim düşünceme göre, Türk Milleti adına karar veren AYM’nin bu kararı, tam bir “SKANDAL”dır. Bu karar, şehit ve gazilerimizin hatırasını zedelemiş; Devlet, Vatan ve Millet Birliği hassasiyetleri olan herkesin vicdanını yaralamıştır. Bir an önce bu karar düzeltilmeli ve yanlıştan dönülmelidir.  

- - - -