Değerli okurlar,

Bu gün sizlere, hizmet olması ve ulaşımı rahatlatması beklenirken, eziyete dönüşen, Eskişehir’deki tramvay eziyetinden bahsedeceğim.

Eskişehir’de yaşayan herkesin ve özellikle de motorlu araç kullanan insanların, tramvaylardan şikâyeti var. Tramvayların seyirleri, güzergâhları, kavşaklarda yaşanan sıkışıklıklarla ilgili, devam eden bir çilesi var.

Esasen yapılma amacı, güzel ve modern şehir için önemli bir hizmet olan tramvay, şehrimizde, bazen kâbusa ve eziyete dönmektedir. Bu konuda, şehirde yaşayan herkes çok dertli ve çok şikayetçi.

Eskişehir’de, genel olarak yaşanan trafik sıkışıklığına, bir de tramvay çilesi eklenince, yaşanmaz bir hâl alıyor. En büyük sorun, kavşaklarda araç kuyruğu olmasıdır. Bunun sebeplerinden birisi, tramvayların daha henüz durağa gelmişken, kendisine geçiş önceliği veren trafik ışığının yanması ve diğer araçlara da kırmızı ışık yanmasıyla, durdurulması. İkinci sebebi, kavşakların çok yakın mesafede olması ve birinden diğerine geçildiğinde, yine kırmızı ışıkta durulması. Modern şehirlerde uygulanan ve mühendislerin çok kolay uygulayabileceği ama şehrimizde bir-iki istisna haricinde uygulanmayan, “yeşil dalga” uygulamasının olmaması. Üçüncü sebebi, tramvaylar geçerken, aynı yöne veya sağa dönmek isteyen araçların da durması. Oysa, buna hiç gerek yok. Aynı yöne giden veya sağa dönmek isteyen araçların, tramvay için bekletilmesi, çok mantıksız ve akla ziyan bir durum. Örneğin: Atatürk Lisesi istikametinden, Büyükşehir Belediyesi istikametine giden araçlar ya da Yunusemre Caddesi veya Ziyapaşa Caddesi yönüne gidecek olan araçlar, tramvay geçerken, tramvayın geçişini beklemek zorunda kalıyor. İşte bu yüzden, “tramvay çilesi” diyorum. Bazı kavşaklarda bu uygulanıyor ama nedense, genele yayılmıyor. Bakınız hâlâ, Vişnelik istikametinden, Reşadiye Camii istikametine giderken, düz gitmek isteyen veya sağa Orman Dairesi yönüne dönmek isteyen araçlar, tramvay geçişini beklemek zorunda kalıyor. Bu durumun, zaman israfına yol açtığı ve insanların sinirlerini zıplattığı bir yana, boş durumda çalışan araçların, yakıt sarfiyatının ekonomik değeri ve çevreye verilen zararlı egzoz gazlarını da dikkate almak gerekiyor.

Tramvay geçerken, aynı yöne gidecek olan veya sağa dönüş yapacak araçların, tramvay geçişi için bekletilmesi, İki Eylül Caddesinde olduğu gibi, tramvay yoluna araç girişini önlemek için dubalar konulması, aslında genel olarak, “engelleyici ve zorlaştırıcı” bir yönetim anlayışının ipuçlarını veriyor. Bunun onlarca örneğini verebiliriz.

Gezdiğim ve gördüğüm birçok Avrupa Şehrinde, bizdeki gibi tramvaylar var ancak, hiç birinde, inanın bizimki gibi bir zulüm yok, çile yok. Çünkü mantıkları çok basit: “engelleyici ve zorlaştırıcı” bir yönetim anlayışı yok.

Küçük ve basit dokunuşlar bile, bazı aksamaların çözümlenmesini sağlayabilir. Ama bunun için, “irade” ve şehirde yaşayanların hayatını kolaylaştırmak için de “idare” gerek.

Belki de boşuna söylüyoruz bunları. Çünkü, daha şehir içindeki yolların asfaltlarını bile, doğru dürüst yapamayan, vatandaşlarını tarla misali yollara mecbur bırakan, hayvanat bahçesi için, milyonlarca lira harcanarak alınan, sonra da telef olan hayvanları koruyamayan,  “Çağdaş Avrupa Kenti” reklamını güzel yapan, asfalt üzerindeki mazgalların, rögar kapaklarının bile asfaltla olan seviyesini sıfırlayamayan bir belediyeden, bu hizmetleri beklemek, galiba hayal görmekle aynı.

- - -