Ajans26.com  yönetiminden gelen teklif üzerine, yazı yazmayı tereddütsüz  bir şekilde hemen kabul ettim. Bugüne kadarki akademik yaşamımda çok sayıda akademik yayında  yazarlık ve editörlük yapmıştım. Ancak,  bir gazetede ya da internet haber sitesinde periyodik olarak hiç yazı yazmamıştım. Çok da kolay olmadığını biliyorum, ancak iletişim ve özellikle açık ve uzaktan öğrenme bilim alanlarında biriktirdiğim bilgi ve deneyimlerimi herkesin anlayacağı, düşüneceği, tartışacağı, bilgileneceği, eğleneceği ve yaşamlarını zenginleştireceği bir şekilde  paylaşacak olmam benim için farklı bir deneyim ve heyecan olacaktı. Umarım başarılı olurum. Başarılı olabilmem için de Siz değerli okuyucularımızın ajans26.com’la ne kadar fazla ‘bağlantıda kalma’nızla doğru orantılı olacak. Ayrıca bir akademisyen olarak, bilgi ve deneyimlerimi paylaşmamım topluma karşı önemli bir sosyal sorumluluk görevim olduğunu da belirtmek isterim.

İlk yazımızın konusu ‘’bağlantıda kalmak’’

Günümüzde bireyler hızla değişen ve hatta toplumsal değişmenin de önüne geçen, bireyleri ahtopot gibi saran bir küreselleşme, bilgi ve iletişim çağı ve onun yarattığı bir evrenle karşı karşıya yaşamlarını anlamlandırmaya çalışmakta… Hepimizin çok iyi bildiği gibi, internet, mobil teknolojiler ve sosyal medyanın gelişimi, değişimi ve dönüşümü dünyayı küçültmekte,  devletleri, kurumları ve tüm dünyada yaşayan herkesi birbirine bağlamakta. Yakın gelecekte tüm dünyada herkes birbirine bağlanmış olacak, tüm dünyanın sahip olduğu bilgiye ve veriye erişebilir olacak. Anında tercüme gibi çeşitli olanaklar olsa da, dil yetersizlikleri şimdiki zamanda ‘bağlantıda kalmak’ açısından önemli bir engel olarak algılansa da, teknolojinin bu sorunu da çok yakından tamamen ortadan kaldıracağına ilişkin pek çok çalışma yapıldığını da herkes biliyor. Bu ‘bağlantıda kalmak’ durumu kurumların ve bireylerin iş yapma biçimlerini, yaşam tarzlarını ve iletişim biçimlerini doğrudan etkilerken, iş dünyasından, eğitime, turizmden  sağlığa çok farklı alanlarda bireylere ve kurumlara önemli kazanımlar sağlamakta. Bu gelişmeler Ünlü İletişim Bilimcisi McLuhan’ın ‘küresel köy’ kavramını daha da önemli hale getirmektedir.

İnternet, akıllı telefon, bilgisayar, tablet gibi cihazlar yaşadığımız zamanda ucuz ve kolay temin edilebilir olmasından dolayı, sosyal medya ile de yakınsanarak kullanımı,  bireylerin aile fertleri ve arkadaşlarıyla 7/24 konuşmasından, mesaj gönderip almasına, sanal dostluklar kurmasından alışveriş yapmasına kadar pek çok olanak sağlamakta.  Dahası bireyler  bu sanal dünyada çift kimlikle yaşayarak, mümkün olan her yer ve zamanda ‘bağlantıda kalmakta’.  ‘Bağlantıda kalmak’, bireylere internete ve sosyal medyaya bağlanmak, oyun oynamak, müzik dinlemek, sosyalleşmek, eğitim almak, fotoğraf ve video paylaşmak, paylaşılan bir fotoğrafı ya da mesajı beğenmek, mesaj göndermek, kendi içeriğini üretmek, duygu ve düşüncelerini ifade etmek, alışveriş yapmak gibi pek çok yeni davranış biçimlerini de ortaya çıkarmakta. Bu yeni ‘bağlantıda kalmak’ durumu bireylere,  zaman mekan bağımlılığının ortadan kalkması, hızlılık, zaman tasarrufu, ifade özgürlüğü, hiyerarşik yapıdan uzaklaşma, kolay bilgi paylaşımı ve katılımcılığı artırma gibi konularda da önemli fırsatları ve tehditleri gündeme getirmektedir.

Bir düşünün, kablolu ve kablosuz internet, mobil teknolojiler, sosyal ağlar, e-postalar, web siteleri, akıllı telefonlar, sayısallaşan televizyon, sanal gerçeklikler ve  hologromlarla oluşturulan bu sanal dünyada yaşamımızı nasıl anlamlandırıyoruz? Gündelik yaşamımızı sürdürürken nelerden etkileniyoruz? Sorunlarımızla nasıl başa çıkıyoruz?  4 ekran ( telefon, tablet, PC, televizyon)dan online olarak yaratılan ve  sunulan içerikler, iş, eğlence, haber ve bilgi alma, sosyalleşme, eğitim, ticaret,  alışverişlerimizi ve seyahat biçimlerimizi nasıl etkiliyor?  Bu soruların yanıtını herkes kendi penceresinden farklı yanıtlayabilir, ancak bu sanal dünyada ‘bağlantıda kalmak’ hem iyiliklerin hem de kötülüklerin kaynağı olarak değerlendirilmekte, biz de bunların canlı tanıkları olarak yaşamaktayız. ‘Bağlantıda kalmak’ yaşamımızı hızla bireyselleştiriyor, belki de bunu hiç fark etmiyoruz. Hem gerçek hem de sanal dünyada ‘çoklu kimlik’le  yaşıyoruz, bazen geleceğe dönük olarak umutlanıyor, bazen de her şey hakkında daha fazla kaygı duyuyoruz, kurumlara ve kişilere olan güveni kaybediyoruz.

Bağlantıda kalmak’la herhangi bir ürün ya da hizmetle ilgili sorularınız için çağrı merkezlerini aradığınızda karşınıza Hindistan çıkıyor, bilgisayar üzerinden yaptığınız bir rezervasyonla istediğiniz yere uçup, istediğiniz yerde konaklıyorsunuz, vizyona çıkmış bir filmi anında çok farklı kaynaklardan izleyebiliyorsunuz, eğitiminizi sanal ortamda alabiliyorsunuz, alışveriş yapıp dünyanın her yerinden arkadaşlarınızla internet üzerinden oyun oynayıp sosyalleşebiliyorsunuz. Ayrıca daha fazla birey katılımcı hale geliyor, iktidarlar istemese de demokrasiyi güçleniyor, sağlığı, eğitimi, ticareti ve yaşam kalitesini olumlu etkiliyor, her gün birçok yenilik üretiliyor, bireyler etkin, verimli ve yaratıcı hale geliyorlar. Bizler de tüm bu yeniliklerden faydalanabilmek için elimizden geldiğince ‘bağlantıda kalma’ya çalışıyoruz.

Günümüz sanal dünyasında ‘bağlantıda kalmak’, internet ve akıllı telefonların aşırı kullanımı bireyler üzerinde ‘bağımlılık’, ‘stres’, ‘huzursuzluk’ gibi pek çok olumsuz psikolojik etkilerin oluşmasına da yol açmakta. Toplumda bazı bireyler akıllı telefonuna erişemediğinde veya iletişim kuramadığında korku ve kaygı hissediyor. Bu durum ‘nomofobi’  ve ‘netlessfobi’ gibi yeni kavramları    ortaya çıkarttı.  ‘Nomofobi’, İngilizce ‘no mobile phobia’ kavramlarından türetilmiş bir kavram ve cep telefonundan mahrum kalma korkusu şeklinde tanımlanmakta. Nomofobik duruma düşen bireyler, telefonunu yanına almayı unuttuklarında, şarjı bittiğinde ya da kapsama alanı dışında olduklarında kaygı duymaya başlamakta, telefonları yanındayken bile ‘obsesif’ davranarak, günlük yaşama odaklanmakta zorluk çekmektedirler. Diğer bir kavram ise, ‘Netlessfobi’(Being NetlessFobia). ’Bu kavram da  bireylerin ‘internetsiz kalma korkusu’nu tanımlıyor. ‘Netlessfobi’, bireyin gereğinden fazla internet kullandığı, internette yoğun zaman geçirdiği bir durum.  Bu durumdaki bireyler internetsiz ortamlarda büyük sıkıntı yaşamakta,  fiziksel ve ruhsal tepkilerde bulunup, her zaman ve her yerde internette olabilmek için elinden gelen her şeyi yapmak için çaba göstermektedir. Çevrenizdeki insanları bir düşünün, kimler nomofofik, kimler netlessfobi yaşıyor? Kimler sosyal medya hesaplarını sürekli olarak nasıl güncelliyorlar?

 IAB’nin Türkiye İnternet Ölçümleme Araştırması göre, Ülkemizde yaklaşık 70 milyon akıllı telefon sahipliği bulunmakta, 50 milyon kişi internet ve 50 milyon kişi de sosyal medya kullanıcısı. Deloitte Global Mobil Kullanıcı Araştırması, 2017’ye göre ise, Ülkemizde akıllı telefon kullanıcılar günde ortalama 78 kez ve her 13 dakikada bir cep telefonu ekranına bakmakta. Yine Araştırma şirketi GfK ve Cereyan Medya iş birliği ile yapılan bir araştırmaya göre de, ülkemizde her 10 kişiden 8’nin sosyal medya hesabı var ve bu kişiler günde 4 saatini sosyal medyada geçiriyor.  Bu durum bağımlılık derecesinde akıllı telefon kullandığımızın önem bir göstergesi.

Peki, ‘bağlantıda kalmak’ bize ne sağlayacak? Bu yazımızda kısaca bunu da tartışmaya açmak istiyorum. Bu ‘bağlantıda kalma’ durumu kurumlarda ve bireylerde farklı davranış biçimlerini ve oluşumları da gündeme getirmekte,   yaşamın her alanında bizi olumlu ve olumsuz olarak etkilemekte, sürekli ‘bağlantıda kalan’ yeni bir kuşağın (Connected generation) gelmesi yeni tartışma sorularını gündeme getirmekte.

’Bağlantıda kalmak’, kurumlar açısından, yeni ürünlerin ortaya çıkmasında, girişimciliğin teşvik edilmesinde, yerel ve evrensel pazarlarda  pazarlama, rekabet, iletişim ve satış etkinliklerinin planlamasında yeni fırsatları yaratırken, bireyler açısından da sosyalleşme, güvenli seyahat, hastalık tanısı koyma, çift kimlikli olma, bilinmezlik, kaygı, umut,  alışveriş, bir gruba ait olma, eğlence gibi alanlarda davranış değişikliklerine yol açmakta. Sanal alemde bağlantıda kalmak bireyler ve kurumlar açısından önemli birçok değişikliğe yol açmış, neredeyse tüm dünyada var olan bilgiye erişim, haber alma, eğlence, alışveriş açısından dönüşümlere yol açmakta, öğrenme ve öğretme biçimlerimizi etkilemekten, ticaretin değişmesine, yeni mesleklerin ortaya çıkmasına, yaptığımız işi geliştirmemize ve  farklı bir biçimde yapmamıza yol açmakta.  ’Bağlantıda kalmak’ eğitim açısından değerlendirildiğinde ise, geleneksel eğitimi dönüştürerek her eğitim düzeyinde bireylerin öğrenme ve öğretme etkinliklerini yeni bir bakış açısı ile sunulmasına olanak vermekte,  bireylerin yaşam boyu eğitim almasını sağlamakta, önceki öğrenmelerin tanınmasına ve  açık kitlesel ders malzemelerinin yaratılmasına olanak sağlamakta, bireylerin bilgi ve eğitim kaynaklarına erişiminde de  fırsat eşitliği yaratmakta. ‘Bağlantıda kalma’nın en önemli faydalarından birisi de veri madenciliğine olanak sağlaması. Bu yöntemle büyüme ve gelişme için tüm taraflara güvenilir veriler sağlanarak, bireylerin günlük yaşamını kolaylaştıracak pek çok yeniliğin  üretilmesine olanak sağlanmakta.

Bireyler ‘bağlantıda kalarak’, kendi kişisel gereksinimlerine göre eğlenme ihtiyaçlarına da yeni fırsatlar sağlamakta,   farklı ekranlardan sürekli güncellenen ve dijitalleşen platformlardan ne izleyebileceklerini de belirleyebilmektedirler.

‘Bağlantıda kalmak,’ bireyler açısından aynı zamanda da gözetlenmek demek. Nereye gittiğimiz, neler yaptığımız, alışkanlıklarımız, yaşam biçimimiz konusunda da gözetleyenlere bizi daha iyi tanımalarını sağlayacak veriler veriyoruz. Bu durumun getireceği iyilikler ve kötülükler  neler olabilir? Bu durum da gelecekte çok tartışılacak.

Kısacası ‘bağlantıda kalmak’ bazı olumsuzluklara rağmen, hem kurumlar ve iş dünyası hem de bireyler açısından herkese bir çok fazla fayda sağlayacağı, yaşamlarını zenginleştireceği aşikar. Sonuç olarak gelecek geldiğinde ‘bağlantıda kalmak’ herkesin yararına olması ümidiyle.

- - - -