AK Parti Eskişehir Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyesi Prof. Dr.
Emine Nur Günay, 1915 olaylarını soykırım olarak değerlendirenlere yönelik ayrıntılı bir
şekilde açıklamada bulunarak seslendi, ‘’Hodri meydan, tüm arşivlerimiz açık’’
Günay, ‘’Ermenistan ve diaspora, 1915’de yaşanan olayları tarihi ve hukuki zeminde
araştırmak ve tartışmak yerine siyasi alana çekerek olayları yanlı ve yanıltıcı
değerlendirmelerle, çok yönlü uluslararası propaganda, eylem ve kampanyalarla dünya
gündeminde tutmaya çalışıyorlar.
1915 olayları neden soykırım olarak tanımlanamaz?
Çok açık ve basit;
1. Tarihi gerçeklerden uzaktır
2. Uluslararası hukukta dayanağı olmayan yalan bir iddiadır’’
TARİHİ GERÇEKLERDEN UZAK
Tarihi gerçekler ve arşivler yok sayılıyor
Batı ülkelerinden güç alan Ermeniler, Osmanlı’ya karşı ayaklanmaya, tavizler istemeye,
özerklik taleplerini dile getirmeye başladılar. Kurdukları Taşnak ve Hınçak gibi örgütlerle
silahlı mücadeleye girip, Osmanlı topraklarında büyük Ermenistan kurma amacıyla
ayaklanmalar yaptılar. 1. Dünya Savaşı sırasında Ermeni askerlerinin Rus ordusu içinde
yer alarak doğrudan Osmanlıya karşı savaşmış, Anadolu’nun batısı ile doğusu arasındaki
geçiş yollarının ve telgraf iletişimin kilit noktaları Ermeniler tarafından sabote edilmiştir. Bir
çok şehirde ayaklanarak Türk ve Müslüman halka karşı silahlı saldırılar düzenlenmiş,
katliamlar yapılmıştır. Osmanlı Devleti, ülke güvenliği açısından Anadolu’daki Ermenileri
güneye yine Osmanlı Devletine ait olan bölgeye göç ettirme ‘tehcir’ kararı almıştır. Bu
dönemde açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle Ermeniler, Osmanlı jandarması ve Osmanlı
halkında da kayıplar yaşanmıştır. Ayrıca 1. Dünya Savaşı bittikten sonra, Osmanlı
Hükümeti 31 Aralık 1918 tarihli geri dönüş kararnamesi yayınlamış ve zorunlu göçe ‘tehcir’
tabi tutulan Ermenileri tehcir öncesi yerlerine dönmeye davet edilmiştir. Osmanlı’nın ülke
güvenliğini korumak için uyguladığı “tehcir” sonraki yıllarda Ermeniler tarafından “sözde
Ermeni soykırımı” olarak adlandırılmaya ve tüm dünyada propoganda yapılmaya
başlanmıştır. Osmanlı Hükümeti’nin zorunlu yer değiştirme uygulamasının güvenli ve
düzenli bir şekilde yapıldığını kanıtlayan, kanun, hükümet kararı, tüzük ve talimat şeklinde
yüzlerce resmi arşiv belgesi vardır. Osmanlı ve Türk arşivleri araştırma yapmak isteyen
herkese açıktır. Ermeni arşivleri ise tüm dünyaya açık değildir, bazı görüşleri savunan
araştırmacıların bu arşivlerde çalışmasına sistematik olarak izin verilmemektedir. Yabancı
ülkeler tarihçilerin tarihi gerçekleri esas alarak yaptığı çalışmalar yerine güçlü Ermeni
lobilerinin baskısı altında siyasi kararlar vermektedir.
ULUSLARARASI HUKUKİ DAYANAĞI YOK
2. Uluslararası hukuk dayanağından yoksundur
Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi 12 Ocak 1951
tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ermenistan ise Sözleşme’ye taraf ülkeler arasına 1991’de
katılmıştır.
Varsayım olarak bile 1915 olaylarına ‘soykırım’ hukuken mümkün değildir. Çünkü
uluslararası ceza hukukunun temel ilkesi olan kanunilik ilkesinin iki boyutu da ihlal
edilmektedir. Öncelikle ‘Kanunsuz suç olmaz’ yani, kanunda suç olarak tarif edilmemiş
eylem cezai sorumluluk doğurmaz. Bu nedenle, 1950’de yürürlüğe giren BM Soykırım
Sözleşmesi hükümleri, 1915’te yaşandığı iddia olaylardan dolayı Türkiye sorumlu

Uzmanından e-ticaret konusunda öneriler Uzmanından e-ticaret konusunda öneriler

tutulamaz. İkinci olarak, ‘Kanunsuz ceza olmaz’ yani 1915’te soykırım diye bir suç
olmaması nedeniyle, o tarihteki eylemler bugün suç diye Türkiye sorumlu tutulamaz.
Kısacası, uluslararası hukuka göre ‘1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Konvansiyonu’nun,
“Antlaşmaların geriye yürümezliği” başlıklı 28. maddesine göre sözde ‘soykırım’ geriye
dönük uygulanamaz. Hukuk açısından, o tarihte soykırım bir suç olarak tanımlanmadığı ve
yasaların geriye yürütülmesi mümkün olmadığı için soykırım denemez. Kaldıki soykırım
söz konusu değildir, dönemsel zorunlu göç yaşanmıştır.
Soykırım uluslararası bir suçtur ve bir uluslararası hukuk kapsamında “Ulusal, etnik, ırksal
ya da dinsel bir grubu, kısmen ya da tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen
aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur” şeklinde tanımlanmıştır.
Sözleşmeye göre ‘suçu tanımlanması, suçun kanıtlanması için objektif ve sübjektif
unsurların belirlenmiş olması gerekmektedir. Kısacası, devletin soykırım suçu ile
suçlanabilmesi için, yetkili mahkeme tarafından suçun objektif ve sübjektif unsurlarının
kanıtlanması ve özellikle suçun “özel kasıtla” işlendiğinin şüphe uyandırmayacak şekilde
ispatlanması gerekmektedir. Tarihi arşivler ve ‘resmi tezler’, Osmanlı İmparatorluğu’nun
Ermenileri yok etmeye veya kıyım yapmaya yönelik devlet politikasının olmadığını
göstermektedir. Tehcir kararı, askeri bir soruna karşı bulunan askeri bir çözümdür.
Yetkili mahkeme kararı olmadan hiç kimse/ülke soykırımla suçlanamaz. Sözleşme’nin 6.
maddesinde, soykırım iddialarını kapsayan davalara bakmakla yetkili mahkemeler olayın
gerçekleştiği ülkenin yetkili mahkemesi ya da tarafların üzerinde anlaşacakları yetkili
uluslararası ceza mahkemesi olarak tanımlanmıştır. Sözleşme’nin 9. maddesinde ise
devletlerin soykırım konusunda aralarında çıkabilecek ihtilafları ‘Uluslararası Adalet
Divanı’na götürebilecekleri öngörülmüştür. Ermeniler 70 yıldır algı ve lobi faaliyetleri
dışında hiç bir hukuki girişimde bulunmamıştır. Çünkü uluslararası hukuk çok açıktır. Bu
durumda Türkiye’ye karşı yargısız infaz yapılmaktadır.
AİHM kararı uluslararası hukuk çerçevesinde önemli bir dayanaktır. Türkiye-Perinçek
kararında, “Ermeni Soykırımı emperyalist bir yalandır” açıklamasını, düşünceyi açıklama
özgürlüğü çerçevesi değerlendirmiş ve İsviçre’nin bu özgürlüğü ihlal ettiğine karar
vermiştir. Kararda, ayrıca Ermeni soykırımı iddiaları konusunda gerçeği saptamak
mahkemelerin ve parlamentoların yetkisinde olmadığına; 1915 olayları hakkında verilmiş
bir mahkeme kararı olmadığı, tarihi açıdan da tartışmalı olan bu konuda ortak bir kabul
olmadığı için Yahudi soykırımı ile kıyaslanamayacağı kararına varmıştır.
TARİHÇİLER KONUŞSUN, SİYASETÇİLER SUSSUN
1915’de yaşanan zorunlu göçü "soykırım" olarak resmen kabul eden 31 ülke vardır. Hatta
ifade özgürlüğünü en önde savunan Fransa 2001 yılında “1915 Olayları”nı “soykırım”
olarak tanımış, 2006 yılında Fransa Parlamentosu Ermeni iddialarının reddedilmesinin suç
sayılmasını öngören yasa teklifini kabul etti. 2017 yılında ise Fransa Anayasa
Mahkemesi’nce "Yasa ifade özgürlüğünün uygulanmasına gereksiz ve orantısız bir
saldırıdır, dolayısıyla da Anayasa'ya aykırıdır" gerekçesi ile iptal etmiştir.
Özet olarak, sözde Ermeni soykırımı konusunun tarihsel, hukuksal, siyasal boyutları
bulunmaktadır. Tarihi konuları tarihçilere ve akademisyenlere bırakmak, hukuki konuları da
uluslararası hukukçulara bırakmak gerekir. Siyasetçilerin popülist yaklaşımları iki ülke
arasındaki konuyu daha da çözümsüzlüğe itmektedir.

Editör: TE Bilişim